Entel başka, entelektüel başka. Entel, boncuk kadar beyni ile şuradan buradan,
basından, televizyondan duyduklarını artistik pozlarla çevresinde tekrarlayan, züppe,
şımarık, Avrupai havalarda, aykırı giyinen, halkının hiçbir derdi ile gerçekte ilgisi
olmayan, ama zaman zaman aşırı solcu tavırlar sergileyen, gerçekte monşer yaşama
özlem duyan kadın ve erkeklere verilen genel anlamdır. Entel dediğim zaman
hayalimde kırmızı şarap belirir. Ertuğrul Özkök’ün şarapları gibi…
Entelektüel ise hakiki bir kültürü özümsemiş, sonra diğer kültürlere demokratik
açılım yapmış, dünyayı ve çevresini belli bir ilerici dünya görüşünün diyalektiği içinde
özümseyerek herkesle paylaşabilen, sevimli ama ağırbaşlı, aydın, çağdaş insana
verilen isimdir. Genelde erkek olanları, boynunda papyon, elinde viski ve pipolu
olarak hayal edilir. Emre Kongar’ın papyonları gibi..

(Hakan Akarcalı ile beraber, müdürümüz Halit Kakınç’ı ziyaret..)
PİPO TİRYAKİSİ
İşte bizim çok şekerli yazı işleri müdürümüz Halit Kakınç ta gerçek bir
entelektüeldi. Onu ne zaman düşünsem önce aklıma pipo kavramı gelir. Çünkü Halit
beyimizin arada pipo içtiğini uzaktan izlerdik. Ama bir gün yazı işlerinde güneş
batmaya yüz tutmuşken muhabirler arasında gerçekleştirdiği bir pipo muhabbetine
şahit oldum. Adam, tam bir saat pipo kültürü ve tarihi üzerine diskur çekti. İşimi
bırakmış hayretler içinde onu seyrediyordum. Amanın bu ne bilgi, ne kültür, ne
muazzam entelektüel kapasiteydi. Üstelik konuyu yarı mizahi bir üslupla anlatmasını
beceriyordu. Arada ben de zaten pipomu doldururdum. Ama o günden sonra pipo
içmeyi bıraktım, emektar pipomu çekmeceye attım, hala orada durur. Dedim ki kendi
kendime, oğlum pipo kültürün yok ise, sınıf-sınıf içine çekerek bu zıkkımı tüttürmenin
hiçbir alemi yok!
Halit böylesine bir entellektüeldi. Bir bakarsın oturmuş, Kızılderililer ile Eskimolar
arasındaki genetik yakınlıkları sana dakikalarca anlatmaktadır. Bir bakarsın ihtilal
Rusyası’na uçmuş, Kızılordu ile Beyazordu’nun cephe harekatlarını irdelemekte,
Troçki’nin şeytani zekasından ayrıntılı biçimde dem vurmaktadır.
SULTAN GALİEV ARAŞTIRMACISI
Bu entelektüel kapasitesi ve analiz becerisi onu Sovyet Devrimi’nin trajik siması
Turancı Tatar komünisti Sultan Galiev’i araştırmaya yöneltti. Rusya’ya gidip Sultan
Galiev hakkında yoğun doküman satın aldı, inceledi, araştırdı, sanki o dönemi yaşadı
ve sonunda Sultan Galiev hakkında en doyurucu kitapları yazdı. Kitaplarının
entelektüel kapasitesi, Galiev’i dünyada ilk kez bilimsel açıdan inceleyen Fransız
tarihçi Aleksandr Beningsen’in kapasitesi eşitti, hatta onu aşıyordu. Halit, bu
çalışmalarından sonra diğer marksist Rusya Türklerinin lider kadrosunun hayatlarına
uzandı, yeni kitaplar yazdı.
Yazı İşleri müdürümüz Halit Kakınç’ı ideolojiler yelpazesinde bir kesime
kilitleyemezdiniz. Komünizmi bilir ve Marksist gibi anlatırdı, ama Türk Sağı’nının da
ülkücüsünden İslamcısına kadar röntgenini çekebiliyordu. Kesin olarak sağcı veya
solcu denemezdi ona. Daha çok halkının milli ve tarihi gerçeklerinden kopmamış bir
yurtsever-çağdaş liberaldi (Bu terimi de ilk kez uyduruyorum; bu terime uyacak
ülkemde ikinci adam olduğunu sanmam). Türkçülerin önde gelen ideologu Nihal
Atsız’ın yaşamının son yıllarında yanında bulunmuştu, ölümüne şahit olmuştu. Bu
yüzden Bozkurtlar’ın yazarı Atsız’a hem sevgisi, hem saygısı vardı. Bu geçmişi,
Halit’in milli tarihimize hiçbir zaman kötü gözle bakmamasına yol açtı.
Halit Kakınç, şair Fakuk Kakınç ağabeyimizim oğlu idi; üstelik ünlü yazar Tarık
Dursun K.’nın yeğeni idi. Ünlü bir edebiyatçı aileden geliyordu. Peki bizim gazeteye
nereden gelmişti. Gazetemizdeki bitmek tükenmez iktidar savaşlarından bıkan patron
Dinç Bilgin, 1987’de en yakın gençlik arkadaşı Saruhan Ayber’i Bursa’daki yayıncılık
işinden koparmış Yeni Asır’ın başına atamıştı.
SARUHAN AYBER DÖNEMİ
Saruhan Ayber, böylece için için kaynayan bir kazanın ısınmış kapağı üzerine
oturdu. Halit Kakınç, yeni gelen genel yönetmenin gazete dışından paraşütle atadığı
ilk yazıişleri müdürüydü. Yazı İşleri müdürlüğüne kurulan entelektüel Halit, ne biçim
bir savaş gemisine bindiğini bilmiyordu, anlaması uzun zaman alacaktı, bizim de ona
gerçekleri anlatmamızın imkanı yoktu, çünkü adam pipo tarihinden sayfa açmaktaydı.
Ve altındaki kazan daha işe girdiği ilk günden itibaren fokur fokur kaynıyordu.
Halit, buna rağmen Yeni Asır’da güzel şeyler yaptı. Sovyetler yıkılırken
Azerbaycan’na gidip Ebulfeyz Elçibey’in Halk Cephesi ihtilalini içinden izleyip yaptığı
yazı serisi Yeni Asır’da yayınlandı. Bilgi, heyecan ve coşku dolu bir yazı serisiydi.
Gazete içindeki milliyetçi hisleri yüksek ama bu hislerini daima saklı tutan alt tabaka
çalışanlarında bir sinerji yaratmıştı. Ama yüksek mevkilerde apaçık Sovyet taraftarı
hırbolar vardı. Azerbaycan’daki Halk Cephesi ihtilalinin zaptedilmez bir hal alması
üzerine, bir gün aniden vahşi Sovyet tankları her zaman yaptıkları gibi Bakü’ye
saldırdı.
Tank paletlerinin altına aldıkları direnişçi silahsız Azeri gençleri parçalayarak
yönetime el koydular. Bu Azeri gençler şimdi Bakü’deki Şehitler Kabristanı’nda
uyuyor. İşte o gün teleksler bu acılı olayı dünyaya yaymışlardı.
Bizim telefon santralımızın tam karşısındaki küçük teleks bölmesinden bu haberi
ihtiva eden teleks kâğıdını eline alıp sallayan bir müdür parçası “Bizimkiler Bakü’ye
girdi, ohhh girdiler, halletmişler orayı” diye göbeğini hoplatarak nümayiş yapıyordu. O
sahneyi şimdi Londra’da şirket sahibi Azeri kökenli teleks görevlisi Caner Ermiş
kardeşimle birlikte yakından izlediğim için beynime kazımışımdır. Bu nümayişçi kişi, o
zamanlar leblebi kadar beyniyle kendini Marksist olarak sunan Sovyet taraftarı
Nedim Atilla idi. Şimdinin yüksek burjuva yağcısı, kapitalistlerin çanak yalayıcısı,
‘habur hobur’ yemek yazarı Nedim Efendi’nin o gün orada teleks bölmesinde ağzını
burnunu neden kırmadım diye yanarım. Zaten o günden sonra onunla hiç
konuşmadım, o da arkamdan hep kuyumu kazdı.
Halit Kakınç’a yüksek milli hisleri, entelektüel kapasitesi sebebiyle hep saygı
duydum ama gazete içinde yanına fazla yaklaşmadım; o da zaten sıradan muhabirler
arasında yaşayan bir emekçi gazeteci ile neden yakın ilişki kursundu ki?. Her daim
yanında, gazeteye bizzat aldırdığı, oda verdirdiği; ruhçuluk, ispirtizma, büyücülük,
Ufoculuk konularında ahkam kesip makale yazan Ata Nirun isimli bir esrarengiz
arkadaşı vardı. Ama gazete kaynıyordu. Gazetedeki kulisçi ana gövde, Halit’i bir türlü
kabul edememişti. Bir süre sonra genel yönetmen Saruhan Ayber görevden alındı.
Saruhan Ayber’in işten attığı Erdal Şafak ekibi geri döndü, iktidara geçti. Halit’e
piposunu alıp gazeteden ayrılmak kalmıştı.
ALO BİLGİ SAHNEDE
Halit, gazeteden ayrılınca, yine o dönem gazetemizde birlikte çalıştıkları Oğuz
Özerdem, Hakan Akarcalı, Ata Nirun’la İngiltere’de görüp inceledikleri Alo Bilgi
sistemini kurdular ve kısa zamanda zengin oldular. Sonra Bilgi Üniversitesi’ni
kurdular. Halit, öğrenci dekanı oldu, cilt cilt kitaplar yazdı. Türkoloj tarihine ve Musevi
tarihine, Çerkez kültürüne kitaplar armağan etti. Gazetemizden ayrıldıktan sonra çok
daha yakın dost olduk. Çünkü gazeteden ayrıldıktan sonra beni keşfetti ve sevgi
saygı gösterdi.
Bizim Yeni Asır için zaten birkaç numara büyük bir entelektüeldi. Hem
gazetemizde, hem de entelektüel camiada pek anlaşılamamıştır. Çünkü, örgüt, klan,
tarikat, cemaat, fraksiyon adamı değildi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Müdürlüğü’ne bağlı olarak 5 yıl İktisat Fakültesi’nin Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler Bölümünde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptı. Bu görevi
2014 yılında sona erdi. Halen odatv yazarı. İstanbul’da huzur içinde yaşamakta
Haydi muhteşem özgeçmişini verelim ve buradan selam yollayalım.
PARLAK ÖZGEÇMİŞ
Halit Kakınç, 1952 yılında Ankara’da doğdu. İlkokulu İzmir’de, ortaokulu Alman
Ortaokulu’nda, liseyi ise Avusturya Lisesi’nde bitirdi. 1969’da Milliyet gazetesinin
Liselerarası Müzik Yarışması’nda Alman Lisesi’nin “İrresistibles” isimli gurubu içinde
2. oldular. 1970’li yıllarda “Dönüşüm” isimli guruplarıyla Anadolu folk tarzında 45’lik
yayınladılar. Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’ndan sonra, İstanbul Üniversitesi İktisadi
İdari Bilimler Fakültesi’nde siyaset üzerine yüksek lisans yaptı. Doktorasını
Uluslararası İlişkiler üzerine tamamladı.
Yıllarca gazetecilikle uğraştı. Alo Bilgi kurumun kuranlar arasındaydı. Bilgi
Üniversitesi Mütevelli Heyeti İcra Komitesi Üyesi oldu. Naziler’den kaçan Museviler
ile ilgili “Sturuma”, Kafkasya tarihi ile ilgili “Çerkez Aşkı”, İstanbul gizemleriyle ilgili
“Yerkubbe” isimli romanlar yazdı. Tercüman, Yeni Asır, Akşam, Sabah, Star
gazetesinde yazdı. Almanca ve İngilizce biliyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.
En son, 2017’de Kızıl Turan isimli kitabını yazdı. Ve Doğu Türkleri’nin (yani
Asya’nın) devrimci önderi Türkçü ve sosyalist Sultan Galiyef üzerine son noktayı
koydu. Aferin be dostum.