Dünyanın her yerinde ülke kurucusu olan liderler var. Hepsi de ülkelerinde sevilir ve saygı görür.
Ama hiçbiri için halkı kendiliğinden ölüm yıldönümünde, ölüm dakikasında işini bırakıp ya da arabasından inip saygı duruşunda bulunmaz.
Herhangi bir devlet töreni ya da zorlama olmadan dünyanın hiçbir ülkesinde kurucu liderin mezarını ölüm yıldönümünde yüzbinler ziyaret etmez.
Bütün bunlar sadece Türk halkının Atatürk için gösterdiği bir sevgidir.
Bu sevgi asla tesadüf değildir.
105 yıl önce yaşananları biraz gözden geçirdiğinizde bugün yaşananların nedeni hemen anlaşılır.
***
Balkan savaşlarında ardından Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de, Filistin’de, Allah-u Ekber dağlarında yüzbinlerce evladını yitiren Anadolu insanının ayakta duracak mecali kalmamıştı.
İzmir ve İstanbul dahil ülkenin yüzde 80’ini fiili işgal altındaydı.
Halkın yüzde 90’ının yaşadığı köylerdeki durumu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanında adeta HD görüntü gibi bulabilirsiniz. 4 evladından üçünü ayrı ayrı cephelerde kaybeden yaşlı köylüden son oğlunu da bir Kurtuluş Savaşı için istemeye kimsenin cesareti yoktu.
İşte “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek o cesareti gösteren kahramanın adıdır Mustafa Kemal.
Tarihi okuyunca masal gibi geliyor ama hepsi bu topraklarda yaşanan çok acı gerçeklerdi.
***
İzmir’in Yunan askerlerince işgali tam 3 yıl 3 ay 24 gün sürdü. İşgalin ilk günü İngiliz Amiral Bristol’un raporlarına göre 2 bin Türk öldürülmüştü.
Öldürülenler arasında Hasan Tahsin’in yanı sıra Kaymakam Dr. Şükrü Bey, Miralay Süleyman Fethi Bey, Kolağası Hüseyin Necati Bey, Yüzbaşı Nazım Bey, Yüzbaşı Ahmet Bey, Dr. Fehmi Bey ve Mülazım Faik Bey de vardı.
Sonraki hafta ve yıllarda İzmir’de ve işgal edilen diğer Ege illerinde Türklere yaşatılan vahşeti anlatmak ne vicdanlara ne de satırlara sığar. İngiltere konsolosu İzmir’de yaşananları Londra’ya gönderdiği raporunda yazdı: “Yunan vahşeti korkunç, insanları camilere toplayarak yakıyorlar.” Manisa’yı yaktılar, 18 bin binadan sadece 500’ü kaldı. Aydın’da toplu katliam yaşandı, insanları camiye topladılar, ateşe verdiler, 106 kişi diri diri yanarak can verdi, pencerelerin demirlerine yapışmış çocuk elleri vardı. Son nefesini verene kadar tecavüz edilen kadınlar vardı, ırzına geçildikten sonra elleri bileklerinden kesilip, cinsel organına sokulan 10 yaşında kızlar vardı, yaşadıkları nedeniyle aklını yitiren kız çocukları vardı, eşlerinin önünde erkeklik uzuvları kesilen, kendi erkeklik uzuvları ağızlarına sokulan erkekler vardı. Çok daha fazlası da vardı. Ama ne yürek ne de satırlar dayanır
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Özsüer Yunanistan’daki devlet arşivlerini inceleyip bulduğu belgeleri yayınladı. Doç. Dr. Esra Özsüer’in açıkladığı belgelerden biri çok ilginçti. Bu belgeye göre Yunan işgali sırasında İzmir Metropoliti olan Hrisostomos’un Yunan Hükümeti’ne çektiği bir telgraf. Bu telgrafta Hrisostomos tüm Müslüman Türkleri vaftiz etme izni istiyor. Özsüer dönemin Yunan Başkanı Venizelos’un verdiği çarpıcı cevabı da açıklıyor. Venizelos Hrisostomos’a “Sakın böyle bir şey yapma. Senin dilini koparırım. Sen bize zarar vermek mi istiyorsun?” diyor. Bu tarihi belgeler gösteriyor ki Anadolu’nun Müslüman ahalisini vaftiz etmeyi bile düşünenler vardı.
***
İşte bu vahim durumda bile Atatürk’ten başka tam bağımsızlığı savunan yok gibiydi. Halide Edip Adıvar gibi vatanseverler bile “Acaba İngiliz ya da ABD mandasını kabul etsek mi?” diye düşünenler hatta bunu Atatürk’e söyleyenler bile vardı.
Hemen hemen hiç paranın, silahın olmadığı insan gücünün de yok denecek kadar sınırlı olduğu, üstelik İstanbul Hükümetinin de işgalcilerle işbirliği yaptığı bir ortamda böyle düşüncelerin olmasının kınanacak bir durumu yoktu.
Ama durum ne kadar vahim olursa olsun Atatürk için tam bağımsızlık dışındaki çözümler Atatürk için bir çözüm değildi.
Hatta her şeyin bittiğinin sanıldığı Sakarya Savaşı sırasında bile. Emparyalist güçlerin desteğindeki Yunan askerlerinin attığı topların sesleri Ankara’da TBMM’den binası olarak kullanılan okuldan bile duyuluyordu.
TBMM’nin daha doğuya Kayseri’ye taşınması yönünde ısrar eden çok sayıda milletvekili vardı.
Sakarya Savaşı sırasında Türk Cephesi yarıldığında bile Atatürk yarılan kısım kadar geri çekilmeyi kabul etmedi. Oysa o güne kadar tüm ordular bir cephe yarıldığında o kadar geri çekilirdi. Atatürk o onda “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardı. O satıh vatanın bütünüdür. Vatanın her köşesi kanlarımızla sulanıncaya kadar savunacağız” şeklinde özetlenen emrini verdi.
O emir bugün bile dünyadaki askeri okullarda okutulan “Satıh savunması” olarak literatüre girdi.
***
Tarihi biraz objektif olarak okuyanlar Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki olmazsa olmaz rolünü hemen anlar.
Bugün Girit’e, Selanik’e, Doğu Trakya’ya vizeyle bile zor giriyoruz.
Atatürk olmasaydı. İzmir’e, Aydın’a, Manisa’ya ve hatta belki Ankara’ya da vizeyle bile zor girerdik.