İzmir'de Son Dakika
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Star’da bedavaya çalıştık..
Yaşar Aksoy
YAZARLAR
8 Mayıs 2025 Perşembe

Star’da bedavaya çalıştık..

2000’li yılların başında, Yeni Asır ve SABAH el değiştirince, patron Dinç Bilgin hapse atılınca, üstümüze abanan kalın sis tabakası sebebiyle hem patron, hem gazetenin idari yapısı, hem de çalışanları darmadağın oldu. Gazete elden ele geçti.

Kısa süre için dahi olsa dümene ve kasaya hakim olabilenler, kendi ceplerini doldurma yarışına girdiler. Gazete kasasından çıkıp, güya Göztepe kulübüne giden milyarlar buhar olup uçtu.. Bu karanlık ara dönemde birçok kişi zengin oldu. Yani patron batıyor, birileri yağma ediyordu. Yiye yiye bitiremediler koca medya gurubunu. Bu yazdıklarım bu camiadan yetişmiş basın emekçilerinin ortak kanısıdır..

Yeni Asır’dan ayrıldıktan sonraki süreçte, 2002 yılında, İstanbul Kitap Fuarı’nda imza günüm vardı. Fuarın kalabalığı içinde Yılmaz Özdil ile karşılaştık ve kucaklaştık. Tam o anda Cem Uzan, Star televizyonunu kurmuş, epey yol almış ve nihayet Star gazetesini de kuruyordu.

Bir zamanların ortalığı birbirine katan Star gazetesi..

 

Yeni Asır’daki eski arkadaşlardan Fatih Çekirge, Cafer Yarkent, Yılmaz Özdil, Yücel Arı, Recai Seyrek, Mithat Topaç, hepsi birden, artık Star gazetesini kurmak için çalışıyorlardı. Dümende Fatih Çekirge vardı, genel yönetmen olmuştu. Yani bizim eski Karşıyaka muhabirimiz, Komser Kolombo pardesülü, edebiyat meraklısı ama haberciliği çok iyi bilen, kalemi pek kuvvetli çekirge Fatih, Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birini sıfırdan kurmaya adaydı.

Yılmaz, fuar kalabalığı içinde her zamanki kibarlığı ile yanıma geldi ve ertesi günü Star gazetesine gelmemi ısrarla istedi. Galiba transfer etmek istiyordu. Biz de kalktık gittik. Üfff koskoca bir tesis, tepesinde “Star” yazmakta, sanki atom araştırmaları üssü gibi, yüzlerce kişi girip çıkıyor. Kim kime, dum duma..

Uzan denen adamın bir sürü şirketi ve yatırımı var, şirketler ile yayıncılık iç içe girmiş, kim hırsız, kim paragöz, kim gazeteci belli değil. Karun kadar zengin bir aile bu Uzan’lar.. Biraz tuhaf oldum, benim patronum hapse atılmış, ben bir başka patronun imparatorluğuna adım atıyorum.

Yazı işlerinde eski arkadaşlar beni sevgi ile karşıladılar, camlı ve epey lüks döşenmiş geniş bir odaya aldılar. Ama Fatih Çekirge gelmedi, benim geldiğimi öğrenmiş olmasına rağmen, camın öte tarafındaki geniş odasından kıpırdamadı. Odada tek başına önündeki masaya bakıyordu.. Hiç belli etmediler ama Yılmaz Özdil ve Yücel Arı da buna bir mana verememiş olmalarına rağmen, aramızda bir “kara kedi” olabileceğini ilk kez akıllarına getirdiler sanki.

Fatih Çekirge

 

Oysa aramızda hiçbir şey yoktu. O gün Fatih bizim tarafa uğramadı. Yılmaz “Hep birlikte çalışsak ne iyi olur ..” gibi bir iki kibar söz söyledi. Tam bir teklif yapamıyorlardı, çünkü camın öte tarafındaki adam orada put gibi duruyor odasına girip çıkanlarla derin meseleleri konuşuyor gibiydi ve gazete sayfa provalarının üzerine eğilmiş vaziyette ve düşünme pozunda görüntü veriyordu.

Bu durumda, “Ben gideyim bari..” dedim. Kibarlık Prensi Yücel Arı hemen atılıp, “Abi seni kaldığın yere kadar arabamla ben götüreceğim” dedi. Kalktık. Yılmaz’a veda edip Star’dan ayrıldım. Yüce ruhlu, arı gibi çalışkan Yücel Arı, beni Taksim’e kadar getirdi. Arabadaki konuşmamızdan eski arkadaşlarımın tümünün artık paraca refaha kavuştuklarını anladım, buna şükür denirdi, çünkü mesleğin çok çilesini çekmişlerdi.

Aradan tam bir yıl geçti. İşsizim.. Canım gibi sevdiğim Yeni Asır’dan Gönül Soyoğul ve Osman Gençel tarafından atılmıştım.. İşime son veren resmi yazının altında Hamdi Türkmen’in imzası vardı. Uzun yıllar sonra, Hamdi Türkmen vefatından 1 ay önce bana Whatsapp üzerinden bir mesaj yolladı ve işimden atılmamda hiç bir rolünün olmadığını belirtti, kimlerin rolü olduğunu açıkça yazdı, özürler diledi ve helallik istedi. Affettim kendisini.. Yakın arkadaşı Hüseyin Yoldaş’ı arayarak, Hamdi’yi affettiğimi, ağır kanser hastalığından dolayısı şifalar dilediğimi bildirdim. Böylece geriye iki kişi kaldı..

2002 filan. Sanayi Sitesi’nde oto yedek parçaları satan işadamı Hikmet Keskin’in Güzelbahçe’deki evinde yemekteyim. Gecenin 23.00’ü filan… Cep telefonum çaldı. Meriç Köyatası her zamanki gibi kafası kıyak, “Abi bak sana kimi vereceğim?..”, dedi. Hattın ucunda Fatih Çekirge..

“- Waaayy Yaşar baba?. Nerelerdesin ya?.

Fatih de kelle, ama kendine hakim ve tane tane konuşmakta. Gökova taraflarında bir tekneden arıyorlar. “Napıyorsun?..” dedi. Bir şeyler anlatmaya çalıştım. Sözümü kesti:

“Yaşar seni Star’a alıyoruz. Tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi tam sayfalık kültür, tarih ve sanat yazıları yazacaksın. “Box” isimli bir cumartesi ve Pazar günleri yayınlanan bir ekimiz var. Bu iki günde arka arkaya patlatacaksın bombaları. Hemen yazıları gönder gazetedeki özel sekreterime, telefonu şudur. Ama başlarken bir de yazı dizisi gümbürdet.. Bir hafta filan sürsün. Tamam mı?”

Tamam dedik, ne diyeyim?. Eski yakın arkadaş, üstelik pek severim kendisini. Yahu gazetecilikte edebiyat konuştuğum tek kişiydi.

O günler Kıbrıs sorunu yine alevlenmişti. Bende hiç yayınlanmamış 1974 Kıbrıs Darbesi’nin suçlusu Nikos Sampson’un anıları vardı. Hemen onu 7 günlük bir dizi haline getirip Fatih’in sekreterine kargo ile yolladım. Bir gün sonra Cumartesi ve Pazar günleri için 2 adet tam sayfa tarih, kültür konulu araştırmamı da gönderdim. Star, birinci sayfadan anonslarla beni duyurdu.

Haydaaa… Ulusal basında isminin ve yazının çıkması ne hoş duyguymuş. O güne kadar 30 senelik gazetecilik emeğim vardı, hiçbir zaman ulusal basında bu anlamda yer almamıştım. Yani beni, şimdi Edirne de okuyacaklardı, Kars ta okuyacaktı. Fatih’e teşekür etmeliydim. O bana bu şansı vermiş, bu duyguları tattırmıştı. Sağ olsun daima.

 

Ulusal basında yazmak gurur veriyordu

Kolları bir sıvadım ki, İzmir gibi yerden ulusal basına her hafta iki tam gazete sayfası yazı gönderiyorum. Bir süre sonra yazılarımı, Star’ın İzmir Bürosu şefi Cemalettin Özdoğan’a elden teslim eder oldum. O hemen merkeze gönderiyordu.  Bilgisayarım daha yok, daktiloda yazıp yanına belge ve fotoğrafları ekleyip zarf içinde sunuyorum.

Star’da geniş bir yelpazesi olan Box isimli hafta sonu magazin dergisinde dünya ve ülke sorunlarına da değinen siyasi mesajı gizli, kültür tarih ve sanat yazılarını sürdürdüm. Başarılı oldum ki, aynı gazetenin haşarı ve şımarık yazarı Engin Ardıç hemen bana “sataşmaya” başladı.

Yazılarımın derinliklerinde yer alan ideolojik enerjiden ürkmüştü, “Sultan Galievci ulusalcılar aslında solcu değil, Türkçüdürler!..” diyerek, yazılarıma da gerçekte alakasız ideolojik etiketler peydahlayarak, hem bana, hem de eski velinimeti Attila İlhan’a sataşmaya başladı. Vız gelirdi, onun bildiğinin bin mislini bilirdik, ama onun imkanları bizde yoktu. Biz halk çocuğu, onun gibiler ise oryantal çocuğu idi.

Yurdun birçok yerinden ses gelmeye başladı, mektup, uyarı, dilek ve temenniler. Çok güzel bir duygu idi.. Ulusal basında yazmak bambaşka bir şeydi. Bir anda kendimi matah bir muharrir filan sanmaya başladım.

Bir yıl kadar yazım. Her hafta sonu yazılarım tam sayfa çıkıyordu...

                                                                                                                                

Star’ın üzerinde kara bulutlar..

Ama, bu kez Star’ı üstünde kara bulutlar dolaşmaya başlamıştı. Patron Cem Uzan, “Genç Parti” diye ne idüğü belli olmayan bir siyasi parti kurmuş; tepeye kanca atınca, bu kez en tepedekiler onun yuvasını yapmaya karar vermişlerdi.

Bir gün Fatih Çekirge aniden istifa edip, çekip gitti. Bulutların gerisinde kümelenen feci bir yıldırım potansiyelini fark etmişti galiba. Zeki çocuktur!..

Ben yazmayı sürdürdüm bir süre daha. Gazetede dümene bu kez büyük dostum Cafer Yarkent geçmişti. Beni aradı. Türk Basın Tarihine geçecek bir konuşma geçti aramızda:

  • Yaşarcım, muhasebe kayıtlarına baktırdım ismini göremedik, muhasebe dışında başka bir kanaldan tam bir yıl boyunca ayda ne kadar maaş alıyorsun sen?
  • Hiç.
  • Ne demek hiç?
  • Cafer Abi, nasıl olsa Fatih bir şeyler öder dedim. Kendine de sormadım. Herhalde bir yerde bizim maaşları biriktiriyor, toptan verecek sandım.
  • Sen git, bi su iç!..
  • Neden abi?
  • Muhasebeye seni bildirmemiş, sen bunca süre bedavaya çalışmışsın. Fatih de jet hızıyla tüydü. Gazeteye hükümet el koyacak galiba. “Git, bi su iç” dedik ya, işte bundan.
  • Cafer abi, şarap içsem olur mu?
  • Ahh be kardeşim, ahh benim güzel kardeşim, yine bizim kaleye gol girdi, haberin var mı, iyi misin şimdi?..
  • Sağlık olsun be, Cafer abi.

 

Evet bedavaya yazmışım. Ama hiç üzülmedim. Kendimi ve kalemimi ulusal medyada denemiştim ve kendime verdiğim notla alnımın akıyla mezun olmuştum. Kimse bu satırlarda Fatih Çekirge’yi eleştirdiğim sanmasın. Ona gerçekten şükran borçluyum. Star’da ses getiren yazılarım kalem gücümü bana ispat etmişti. Varsın cebimde az para olsun. Gelecek zaten benimdi. Evet, böyle düşünüyordum ve kendime güvenim sonsuzdu. Tekrar ediyorum. Beni Star’a çağırdığı için Fatih Kaptan’a teşekkür. Öptüm onu..

Cem uzan

 

Az sonra Star’a el koydular. Cem Uzan yurtdışına kaçtı. Falan filan. Uzun hikaye.

Star maceramız da böylece bitmiş oldu. İki büyük klasör dolusu yazım arşivimde duruyor. Her plastik poşet içinde tek yazı var. Kalın iki klasör, şişkin ve kabarık. Tıpkı benim o yazılar sebebiyle, göğsümün zaman zaman kabardığı gibi. Olan bitene güldüm valla.. O kadar.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL TÜRKİYE POLİTİKA EKONOMİ YEREL YÖNETİMLER DÜNYA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ ASAYİŞ SAĞLIK KÜLTÜR SANAT MAGAZİN SPOR RÖPORTAJLAR GENEL
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Hakkımızda
Copyright © 2025 İzmir'de Son Dakika