İzmir'de Son Dakika

İzmirli gazeteciler Egeli TV’de gündemin perde arkasını araladı: İnciraltı kamulaştırılmalıydı

Egeli TV’de bu hafta da Gazeteci Mustafa Yılmaz ve Ümit Yaldız önemli konuların perde arkasını değerlendirdi. Aynı zamanda İzmir merkezli araştırma kuruluşu İntergral’in de Genel Koordinatörü olan Ümit Yaldız İnciraltı’daki arazilerin yüzde 90’nın özel mülkiyet olduğunu hatırlatarak, “Bu arazilerin yüzde 70’i son 30 yılda el değiştirerek büyük sermaye sahiplerinin eline geçti. Bu arazilerin kamulaştırılması gerekirdi” dedi.
İzmirli gazeteciler Egeli TV’de gündemin perde arkasını araladı: İnciraltı kamulaştırılmalıydı
Haberler / Röportajlar
6 Mayıs 2025 Salı 11:26

Egeli TV’de bu hafta da Gazeteci Mustafa Yılmaz ve Ümit Yaldız önemli konuların perde arkasını değerlendirdi. Aynı zamanda İzmir merkezli araştırma kuruluşu İntergral’in de Genel Koordinatörü olan Ümit Yaldız İnciraltı’daki arazilerin yüzde 90’nın özel mülkiyet olduğunu hatırlatarak, “Bu arazilerin yüzde 70’i son 30 yılda el değiştirerek büyük sermaye sahiplerinin eline geçti. Bu arazilerin kamulaştırılması gerekirdi” dedi.


YA KAMULAŞTIRMA YAPILSIN YA DA KORUMA AMAÇLI PLAN

Türkiye Mimar Mühendisler Odaları Birliği'nin itirazının doğru ve haklı olduğunu vurgulayan Yaldız, “İzmir'in merkezindeki böylesine bir alanın niteliğini korumak, hatta mümkünse imara açmadan bu alanları park yapmak, orman yapmak, kent ormanları, millet ormanları gibi insanların nefes alıp vereceği bir alana dönüştürmek önemlidir. Kentimiz deprem kenti. 1. derece deprem kenti, bu bölgelere, deprem olması halinde insanların çadır kurabilecekleri, kaçabilecekleri, korunabilecekleri alanlar yapmak tabii ki bizim açımızdan olmazsa olmaz. Ama bunun için ne yapmanız lazım? Yüzde 90'ı özel mülk olan bu alanı kamulaştırmanız lazım. Şimdi belediyelerimizin kamulaştıracak bir gücü var mı? Bırak arazi almayı, ellerindeki arazileri satıyorlar şu anda. Ama bunun için tulumbada su olması lazım. Şu an devlete bakıyorsunuz. Yani dağı, taşı, her yeri satıyor. Kamulaştırma yerine her yer özelleştiriliyor şu anda. Yani belediyelere bakıyorsun, personellerine maaş ödeyemiyorlar. Hükümet de İzmir'e 5 senedir, 6 senedir çivi çakmıyor. O zaman kamulaştırma yapamıyorsak yani bizi rahatsız etmeyecek ölçülerde koruma amaçlı plan yapılabilir. Orada Burhan Özfatura döneminde ruhsat alan bir gökdelen var. Böyle bir şeyi de savunmam. Öyle bir şey olsun demiyorum. Kamucu bir bakış açım var ama hiçbir şey yapılmasın demek de doğru değil” diye konuştu.


İNCİRALTI’NDAKİ ARAZİLERİN YÜZDE 70’İ EL DEĞİŞTİRDİ
“Biz İnciraltı’nı ilk kez yazmaya, konuşmaya başladığımızda TMMOB, buraya çivi bile çakılmasın, tarımsal niteliği korunsun dediğinde bu arazilerin yüzde 95’i Balçovalılara aitti” diyen Yaldız şu bilgileri verdi: “O bölgenin yerlilerine aitti. İstanbul’daki imar iştahlısı, kimilerine göre rantiyeci inşaat sektörü heniz buraya yönelmemiş, gözünü bu alan dikmemişti. Ama bu alanda siz arazinin sahibine tarım yapılamayan alanda başka bir şey yapmaya da izin vermediğiniz zaman burayı tarla olarak bıraktığınız zaman ister istemez özel sebeplerden, tüzel sebeplerden vatandaş burayı satıyor. Bir de imar lafları da çıkınca İstanbullular burayı üç paraya aldılar. Yani çok ucuza kapattılar deyim yerindeyse. Artık İnciraltı’ndaki arazierin yüzte 70’i Balçovalılara ait değil. Arazileri elinde tutan az sayıdaki yerli halk direndi, dernek kurdular. Uzunca bir süredir burayla ilgili bir çözüm bulunmasını istiyorlar. Son 30 yıldır çözümsüzlük var burada. Kaçak yapı, her türlüsü var, tarım yok. Her ne kadar halen Tarım Bakanlığı veya Tarım Müdürlüğünün listesinde burası 1. Sınıf Tarım Arazisi gibi gözükse de yani Türkiye'de her şey kâğıt üzerinde. Konuşanlar da yetkililer de kâğıt üzerinden konuşuyor. Yani her şey herkes kitaptan konuşuyor ama bir de gerçeklik var. Sokaktaki gerçeklik var. O bölgeye gidip kardeşim burada ne yapılmış? Bir araştırma yapan yok.”

GAYRİ YASAL ALANLAR OLUŞTU
İnciraltı konusunda kurum ve kuruluşların eşgüdümlü bir şekilde meseleye bakamadığına dikkat çeken Yaldız, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İnciraltı gibi alanların planlanması süreçlerinde önemli bir aktör haline geldi. Geçmişte bu meseleler yerelde konuşulur ve yerelde çözülürdü. Dolayısıyla Ankara'da bu işler bir süredir yürütülüyordu. İzmir’de çözülemeyen ada bazlı imar planları Ankara’da Bakanlıkta çözülüyor. Ama İnciraltı’nın durumu biraz farklı. Önemli bir bölümü Balçova’dan Güzelbahçe’ye kadar uzanan bir bölge. Denize sıfır bir bölge. 40-50 yıl önceye kadar tarım alanıymış. Ama uzunca bir dönemdir yapılmıyor. Jeotermal altyapı nedeniyle sularda oluşan yüksek bor seviyesi nedeniyle tarıma uygun bir durum yok. Etrafı kentsel imar hattıyla çevrildiği için bölgeye konuşlanan kafeteryalar, restoranlar, düğün salonları, mangal tesisleri ya da meyhaneler var.


 Aradığınız her şeyi gayri yasal olarak bu alanda bulursunuz. Burası gayri pek çok şeyin merkezi haline gelmiş. Çünkü fiili bir durum oluşmuş. İmar afları da gelmiş. Gelinen noktada tarımdan başka her şey var orada. Ama tarım kalmamış. Yani gezdiğinizde, dolaştığınızda bunu görüyorsunuz zaten. Bundan 20-30 yıl önce kesme çiçek sektöründe bölgede bir faaliyet vardı. Onlar da durdurulmuş. Oradaki seralar falan bomboş. Yani şöyle bir tur attığınızda incir altında ne olmadığını görüyorsunuz. 


ÖZGÜR ÖZEL’E TOKAT ATTIRANLAR KAOS İSTİYOR
Özgür Özel’in, Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreni çıkışında saldırıya uğraması konusuna da değinen Yaldız. “Öncelikle Sırrı Süreyya Önder Türkiye'de demokrasi için, insan hakları için, barış için, yani siyasetin seviyesi için çok önemliydi. Siyasetimize biraz böyle nezaket katabilen ender kişiliklerden biriydi. Öncelikle onu söyleyelim. Böyle birinin cenaze töreni veya böyle birinin son yolculuğu için yapılan bir törende bunun vuku bulması ayrıca çok üzücü. Yani törenin önüne geçti. Saldırgana bakıyorsunuz kriminolojik bir tip. Yani Kılıçdaroğlu'na saldıran inek hırsızından sonra kendi çocuklarını öldürmekten geri durmamış bir katil, Özgür Özel’in 1 metre yakınına kadar geliyor ve tokat atabiliyor. ‘Osmanlı torunuyuz’ falan diye bir slogan atarak bunu yapabiliyor. Bu tip saldırıları yapanların nitelikleri, kullanılmaya müsait tipler. Şimdi bağlantılar araştırıldığında ki araştırılan olacak ise tabii, bu görülecektir. Ben ifadesinden bile şüphelendim. Efendim gençleri sokağa çağırmıştı da ben ona işte yönelik hiddetlenmiştim. Onu görünce dayanamadım. Yani böyle bir ifadenin eline verilip söyletilmediği yahut bir de bana yemek kart CHP'li belediyelerden verilmedi demesi için oraya gönderilmediği belli değil. Ben programa girmeden önce biraz daha baktım. Kaldığı Beyoğlu'nda oteldeki görüntüler var. Yani çok yemek kartı gibi durmuyor iş. İş biraz organize gibi görünüyor. Bunu söylerken şunu da anlatmaya çalışmıyorum. Yanlış anlaşılmasın. Hani tamam Cumhurbaşkanı Erdoğan telef dedi. Cumhurbaşkanlığı hevesi olan kaç CHP'li daha telef olacak? Göreceğiz dedi. Orada daha çok hayvanlar için kullanılan bir ifadeyi kullandı. Bir hata Yahut yani kasıt vardı yoktu bilemem. Erdoğan bu konuda yeni bir açıklama yapmadan biz bunu bilemeyiz ama çok yanlıştı. Ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayları için kullanılması Türk demokrasisi adına utanç vericiydi hatta öyle söyleyelim. Saldırının bunun üzerine gelmiş olması birilerinin oyun kurmak isteyen bulanık suda balık avlamak isteyen birilerinin işine gelmiş olabilir. Yani hep biz düz bakarız. Efendim, işte Erdoğan mı AK Parti veya hükümet tarafı mı bu adamı buraya gönderdi? Bu tokadı onlar mı attırdı? Hayır, tam olarak bizim böyle düşünmemizi isteyen birileri de göndermiş olabilir. Yani biz evet bunu böyle düşünelim ve sokağa inelim, provoke edelim, karıştıralım. Bu zincirleme birkaç olayla daha bütünleştirildiğinde alın size iç savaş, alın size sokak terörü, alın size kaos. Bunlar olabilir. Yani bu durumdan vazife çıkaranlar olur. Bulanık suda balık avlamak isteyenler olur mutlaka. Dolayısıyla bu konuda devletin devletliğini bir an evvel yapıp Türkiye'nin 1. partisinin genel başkanı, şu an en son seçimin 1. partisi CHP'dir. Evet. Şu anki anketlerin 1. partisi de CHP'dir. Atatürk'ün kurduğu parti 100 yıllık parti. Bu partinin genel başkanının böyle işte yemek kartı istedim diye birileri tarafından saldırıya uğruyorsa bunun titizlikle araştırılması gerekir. O kişinin geçmişi, geleceği, tüm HTS kayıtları, tüm para trafiği, telefon görüşmeleri her şeyinin mercek altına alınıp yani bu olayın bir adi olay mı, bir siyasi olay mı olduğunun açığa çıkarılması lazım ve hesap sorulması lazım” dedi.

SİYASETİN BU DİLİ TERK ETMESİ LAZIM

Siyasetin şiddet dilini terk etmesi gerektiğine dikkat çeken Yaldız şu bilgileri verdi: “Siyasetin şiddet dilini bir an önce terk etmesi lazım. Yani hakaret dilini, küfür dilini, tehdit dilini. Biz, kadim devlet kültürüne sahip bir milletiz. Yani binlerce yıllık devlet kültürümüz var. Biz biz Orta Doğu'lular gibi, uzak Asyalılar gibi kavga ile dövüşle bağıra çağrı anlaşan değil, konuşarak anlaşabilen, istişare ederek anlaşan bir geçmişe sahibiz. Ama o kürsülerde kullanılan dil ve üslup ister istemez sokağa başka şekilde yansıyor. Bir süredir işte Cumhur İttifakı aktörlerinin Devlet Bahçeli de rahatsızlanmadan önce çok üst perdeden şiddetli açıklamalar yapıyordu. Tehditler orası kapatılsın, bu yasaklansın, şöyle olsun, böyle olsun şeklinde. 
Türkiye'de yakın zamandan örnek vereyim. Geçmişte de var bu. Yani Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı döneminde, Başbakanlığı döneminde İzmir’de Konak Meydanı’na kurşunlanması var. İsmet İnönü’nün yaşadığı şiddet. 

Günümüze geldiğimizde çok yakın tarih, birkaç yıl, çok değil, 3 sene, 5 sene geriye gittiğimizde sadece hükümeti çok sert şekilde eleştiren gazetecilerin başına gelenler, dayak yiyenler, dövülenler, gazetesi basılanlar. İşte şu anda Yeni Yol Partisi'nin grup başkan vekili Selçuk Özdağ evinin önünde 5 kişinin saldırısına uğradı. Meral Akşener'in evinin önünde tehditler, gösteriler, taşlamalar vesaireler yaşandı. Tüm bunlar Meral Akşener'e işte yönelik Cumhur İttifakı aktörlerinden gelen sert ifadelerin ardından yaşanıyor. Bunlar oluyor. Siz şimdi yukarıda hafif bir rüzgâr estirdiğinizde aşağıda kasırgaya dönüyor bu.”

SIRRI SÜREYYA ÖNDER TÜRKLERİN EN KÜRDÜ, KÜRTLERİN EN KÜRDÜYDÜ
Dem Parti TBMM Grup Başkan Vekili Sırrı Süreyle Önder’in hayatını kaybetmesine de değinen Yaldız şöyle konuştu: “Şimdi Sırrı Süreyya Önder, Türk siyasetinde çok değişik, çok renkli bir kişilik. Evet. Alışılmadık bir kişilik. Türkmen bir aileden geliyor. Ama DEM Partisi'nin çok önemli vitrindeki aktörlerinden biri.  Kürt hakları için hayatını ortaya koyması önemli. Yıllar önce Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı Programı’na katılıyor. Kürt müsünüz diye sorulduğunda, ‘Bu mesele hallolana kadar Kürdüm’ diyor. Şimdi kendi o veciz ifadesiyle yani Kürt sorunu, Türkiye'deki Kürt sorunu çözülene kadar Kürtlerin yanında ezilenlerin yanında saf tutuyor. Kendince bir şeye inanıyor. Bu Kürt sorunu vardır, yoktur, ne kadar vardır, kişiye göre değişir, hani bana göre onun abartıldığı kadar yoktur, sana göre vardır ama Sonuç itibariyle Sırrı Süreyle Önder'i tanımladığımızda biz bugün konuşurken Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Çerkez, şu, bu üst kimlikler, alt kimlikler üzerinden konuşuyoruz ya. Böyle bir dünya görüşüne sahip biri değildi. Sol sosyalist gelenekte yetişmiş, büyümüş. Meseleleri ezilenler, ezilmeyenler olarak gören bir insandı. Şimdi tüm bu kimliklerimizi çıkardığımızda Kürtlüğümüzü, Türklüğümüzü, Aleviliğimizi, Sunniliğimizi, ondan sonra Rus yazarın dediği gibi insanlar ikiye ayrılıyor. İyiler ve kötüler. Sırı Süreyya Önder’i ben iyiler tarafına koydum hep. Yani iyi bir sinemacıydı, iyi bir yönetmendi, iyi bir siyasetçiydi. Kendi ifadesiyle söyleyeyim. Türklerin en Kürt'ü, Kürtlerin en Türk'üyüm.


Yani aslında bir arada kalmışlığı vardı. Ben Sırrı Süreyya Önder'in DEM Partisi saflarında da tam anlaşıldığını düşünmüyorum. Doğru. Yani orada da hep soru işareti ile bakılan, orada da muhtemelen içeride büyük tartışmaların tarafı olan bir kişilikti. Büyük tavizler verdi. Yani Sırrı Süreyya Önder gibi birinin gidip Abdullah Öcalan'la fotoğraf çektirip, ne bileyim Nevruz'da Abdullah Öcalan’ın mesajını okuyarak kayıtlara geçmesi kendisi açısından verilmiş çok büyük tavizlerdir. Çok büyük bir şey yapmıştır.Yani şimdi bütün bu süreçlerde ikinci bir sırrı Sırrı Süreyya Önder'e, üçüncü bir sırrı Sırrı Süreyya Önder'e ihtiyaç var. Yani her iki taraftan bakabilen, her iki tarafa da el uzatabilen bir sırrı Sırrı Süreyye Önder'e ihtiyaç var. Önemli görevler yaptı. Yani Devlet Bahçeli ile Barış Hala halayı çekmekten söz ediyordu. Ve bu mesele çözülene kadar Kürdüm demişti. Mesele tam çözülemedi.

 


Yani Kürt kimliğiyle gitti diyelim. Halay da çekemeden gitti ama dilerim Türkiye'de hani bu iklim sürer. Bu mesele ortadan kalkar. Bu meselenin ortadan kalkması bu mesele üzerinden siyaset yapan, ticaret yapan, bu mesele üzerinden kendisine pozisyon üreten her iki taraftaki yapıları yok eder ve biz normalleşiriz. Normalleşmeye ihtiyacımız var.”

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL TÜRKİYE POLİTİKA EKONOMİ YEREL YÖNETİMLER DÜNYA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ ASAYİŞ SAĞLIK KÜLTÜR SANAT MAGAZİN SPOR RÖPORTAJLAR GENEL
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Hakkımızda
Copyright © 2025 İzmir'de Son Dakika