Her şeyden önce İzmir’in yıllanmış şarap gibi çok üretken gazetecilerini yazmama
fırsat veren Mustafa Yılmaz yönetimindeki Egeli Gazete’ye teşekkür ederim. Şimdi
gelelim konumuza..
PROF.ERKAN SEVİNÇ ANLATIR
“..Çocukluğumdan beri de yazmaya meraklıyım. Daha ilkokul yıllarında duvar
gazetesi çıkarırdım. Ve de müziğe meraklıyım. Islık bile çalamam, ama iyi bir
dinleyiciyim ve iyi bir yazarım. 70’lerin başında Sobe gibi, Sportmen gibi İzmir
dergilerinde bir iki ufak denemem yayımlandı.

(Demokrat İzmir Gazetesi Müzik Sayfasının ağır topları: Mehmet Hüsnü Alat,
Nükhet Duru ve Erkan Sevinç.)
Tıp Fakültesi’nde okuduğum yıllarda Demokrat İzmir ile tanıştım. İzmir’in iki
önemli gazetesinden Demokrat İzmir’de müzik sayfasını Bülent Gül, YeniAsır’da Ali
Kocatepe yapıyordu. Bu isimleri iyi tanıyordum. İzmir radyosunun DJ’leriydiler. Bu işin
öncüleriydi onlar. Bülent Gül Demokrat İzmir’den ayrılınca ben “bir olta atayım” dedim
ve gazeteye başvurdum. Gazetede bana verilen ilk görev çok enteresandır.
Gazeteye gittim, şu anda Barçın Spor’un olduğu yerde, üç katlı bir binadaydı
gazete. En üst katta genel yayın yönetmeni Attila İlhan’ın odası vardı, yanındaki
odada yazı işleri müdürü Akın Simav. Ortada yazı işleri ve spor servisleri salonu
vardı, istihbarat şefi Akın Kıvanç orada. Onun arkasında bir oda daha vardı, orada da
Çetin Gürel vardı.
Gazeteye gidip müzik sayfasını yazma derdimi anlattığımda beni Çetin Abi’ye
yönlendirdiler. Yıl 1973. O yıllarda İzmir fuarı bir ay sürerdi, 20 Ağustos – 20 Eylül
arasında. Bütün sanatçılar orada, Cem Karaca, Barış Manço, Zeki Müren aklına
hangi isim gelirse. Ben onların yanına gitme zevkine nail olacağım diye düşünürken
Çetin abi bana orta kattaki bir odada masa verdi.
MASAMA YERLEŞİYORUM
Masaya yerleştim, çok mutluyum. Ertesi gün okul çıkışı Çetin Abi’nin yanına
gittim. “Abi müzik sayfasını hazırlamaya başlayayım mı?” diye sordum. “Sen ilk önce
fal yaz,” dedi. Dedim “Ben ne anlarım faldan?” “Gazetelerde fal nasıl yazılıyor biliyor
musun?” dedi. Bilmiyordum, nasıl diye sordum. “Aşağı kata inersin, bugün ayın 17
Ekim mi, beş sene önceki 17 Ekim gazetesini alır, aynısını yazarsın. Sadece
Türkçede yenilikler olmuş olabilir, Türkçesini düzeltirsin.”
Ne kolaymış! Aşağı indim, birkaç gün fal yazdım. “Fal yazmak benim en fazla on
beş dakikamı alıyor” dedim ve başladım sanatçı röportajlarına, atlatma haberlere.
Ben hiç gazeteciliği bırakmadım. Benim Ege Tıp mezuniyet andacımda “Kariyer
yapacağım dese de, biz onun çok ünlü bir gazeteci olacağına inanıyoruz,” yazar.
Arkadaşlarım bile inanmamış doktorluğa devam edeceğime. Eurovision yarışmaları
Türkiye’de başlamadan Toplu İğne Şarkı Yarışması olurdu, Demokrat İzmir
adına onun jürisine ben giriyordum.
Ali Kocatepe’nin Yeni Asır’daki sayfasından daha popülerdi bizim gazete. Niye?
Müzikseverlerle bütünleşmişti de ondan. Gazetenin sahibesinin oğlu Yusuf Düvenci
ve ben aşağı yukarı aynı yaşlardayız. Yusuf’un da orta kattaydı odası. Ben
başladığımda gazeteyi annesi Ayten hanım yönetiyordu.

(Demokrat İzmir’in bir konser etkinliğinden; Ali Kocatepe, Şerif Yüzbaşıoğlu, Sebla
Özveren, Bülent Özveren, Şenay, Atilla Özgen, Bektaş Türk, Erkan Sevinç, önde
Hüseyin Yangır ve Esat Erçetingöz. 1973.)
İLK PAZAR İLAVESİ
Gazete Türkiye’nin ilk Pazar ilavesini çıkarmıştır. Ayten Hanım bu ilave
konusunda kararsızdı, Yusuf’a dedim ki “Annene bastır, bu çok güzel bir şey
olacak. Gerekirse tüm ilaveyi ekip kurarak ben hazırlarım.” Arka sayfa müzik
sayfasıydı, ben hazırlıyordum.
En çok satanlar, röportajlar, haberler vs. Hey dergisine ilham olmuştur o sayfa.
Orta iki sayfa sanat sayfalarıydı, Muzaffer İzgü’den Yaşar Aksoy’a bugün popüler
olan birçok yazarın yazılarının yayınlandığı sayfalardır. Bugün ünlü olan şair, yazar,
karikatüristler hep oradan çıkmıştır. Ön sayfayı da o haftanın popüler bir konusuna
ayırırdık, Bizim verdiğimiz malzeme ile Çetin Abi hazırlardı o sayfayı da.
Pazar ilavesi aslında Atilla İlhan abinin fikridir. Çetin Abi ve Akın Abi ile
konuşmuşlar, ortaya çıkarmaya karar vermişler. Ben daha sonra Yusuf’la içini nasıl
doldurabileceğimizi konuştum. Attila Abi daha sanatsal, Çetin Abi daha sportif, Akın
Abi daha siyasi bir şey düşünmüş. Biraz “paçal” yapmak gerekiyordu, içinde her şey
olan, müzik, magazin, sanat, spor, siyaset, bugünün Pazar ilaveleri gibi. İçinde kültür
de var, cemiyet haberleri de var.
Attila Abi bunu Fransız gazetelerinden, hafta sonu dergilerinden örnek almıştı.
Ben de sayfayı Alsancak kaçakçı pasajındaki Amerikan müzik dergilerinden örnek
alıyordum. Onlar da öyle müzik listeleri yapıyorlar, röportajlar yayınlıyorlardı. Benim
sayfam ile Yeni Asır’da Ali Kocatepe’nin sayfası Hey dergisine öncü olmuştur. Bizim
yaptığımız ilk Pazar ilavesiydi. Arkasından bütün gazeteler başladı.
HERKES BİZİM GAZETEDEN YETİŞTİ
Bugün Türkiye’de önemli yere gelmiş tüm gazeteciler, yazarlar,
edebiyatçılar Demokrat İzmir’den yetişmiştir. Bir ay da olsa, beş yıl da olsa, hepsi
mutlaka Demokrat İzmir’den geçmiştir. Bizim gazete bir okuldu.
Pazar ilavesine Çetin Abi bakardı. Attila İlhan abi baskı öncesi çıktılara bakar,
belki başlığı değiştirirdi. Çetin Abi’nin süzgecinden geçtiği için, Attila Abi çok
müdahale etmezdi. Zaten orta sayfalar özgür düşünenlerin sayfalarıydı. Onlar olduğu
gibi basılırdı. Arka sayfanın sorumluluğunu ben aldığım için, Çetin Abi bana güvenir,
karışmazdı. Bazen başlığına müdahale ederdi. Ön sayfayı da zaten Çetin Abi
yapıyordu, Attila abi konu ve başlık konusunda önerilerde bulunurdu. Pazar günü
ciddi tiraj olurdu. O zamanlar reytingler, ölçümler yok elbette. Ama okurlardan gelen
kartpostallardan, telefonlardan halkın sevgisini ölçebiliyorduk.
Müzik ilk başlarda gazetede ufacık bir köşe iken Pazar ilavesiyle müzik sayfası
olarak tam sayfaya çıkmış oldu. Epey bir okuru vardı. O zamanlar radyolarda müzik
yayınları çok ilgi çekerdi. İnsanlar posta kartı atar, isteklerde bulunurlardı. Yerlileri
İzmir Radyosu’ndan yabancıları Çiğli’den yapan Amerikalıların radyosundan takip
ederdik. Yeni şarkıları buralardan öğrenirdim genelde. Bir de Kıbrıs Şehitleri
girişindeki kaçakçı pasajına yabancı müzik dergileri gelirdi, onları alır, günceli takip
ederdik.
Yusuf’a dedim ki “Çok güzel ilişkilerimiz var radyoyla da, sanatçılarla da. Müzik
sayfasının da ciddi okuru var. Birtakım etkinlikler yapalım. Gazetenin tirajı da artar” İlk
başta “Sevdiğiniz sanatçı evinizde” diye bir espri yaptık. Berkant, Selçuk Ural, Erol
Büyükburç evlere gitmiş sanatçılardır. Nasıl olurdu? Okurların attığı kartlardan bir ev
seçerdik. Okurun evine gidilirdi. Şimdiki gibi değil tabii şartlar. Düşünün televizyonlar
yok, senede bir kere fuar oluyor, onun dışında ne konser, ne buluşma, hiçbir şey yok.
İzmir bir köy. Haliyle dinleyici Berkant’ı karşısında görünce tanrı görmüş gibi
oluyor. Ev halkı dört kişi, birden evde 40 kişi oluyor. Komşular geliyor, tanıdıklar
geliyor, yemekler yapılıyor. Biz de onu gazetede veriyorduk. Daha sonra büyütelim
bu işi dedik, “Sevdiğiniz sanatçı okulunuzda” günleri yapmaya başladık. İzmir Kız
Lisesi’ne, Atatürk Lisesi’ne gidiyor sanatçılar. Fikret Kızılok, Erkin Koray gibi isimler.
Büyük ilgi gördü. Hala hatırlarım Selçuk Ural’ı Buca Kız Lisesi’ne götürmüştük.
Arabayı kaldırdılar! Kızların bu kadar gücü olabilir mi? Liseler arası ses yarışması
düzenlemeyi de düşünmüştük, ama Yusuf “Çok masraflı olur,” dedi, ki haklıydı, büyük
külfet. Onu daha sonra Milliyet düzenledi.

(Demokrat İzmir Müzik Sayfası’nın karizmatik siması Mehmet Hüsnü Alat ve Sezen
Aksu.)
YILIN SANATÇILARI
Ama “Yılın Sanatçıları” olayını 1974 de başlattık. Gerçekten oylarla seçiliyordu.
Yılın Kadın Sanatçısı Nilüfer seçildi. Nilüfer’in İzmir’de sahneye ilk çıktığı konserdir.
Alpay; Yılın Erkek Sanatçısı, Yılın Topluluğu; Üç Hürel. Karaca Sineması’nda bu
konseri yaptık. Salon, balkon ayakta, anormal bir ilgi.
O zaman belediye başkanı İhsan Alyanak’ın bir projesi vardı, Akdeniz Festivali.
“Alsancak stadında üç-beş sanatçılı bir festival yapalım” dendi. Birinci Akdeniz Müzik
Festivali. Belediye destek verdi, 19 sanatçı ayarladık. 19 sanatçı, 19’u da meşhur.
Hepsi meşhur olduğu için alfabetik sırayla sahneye çıkıyorlar. Ajda Pekkan ile başladı
konser, Zerrin Özer’le bitti. TRT ilk kez bir konseri baştan sona banttan yayınladı.
Alsancak Stadı’nın kapalı tribünü, onun üstündeki balkon ve saha içi silme
müziksever doluydu. Tahmin ediyorum 20 bin seyirci. Konserin sunucusu Halit
Kıvanç’tı.
O konserden unutulmaz bir anı. Sezen Aksu benim mahalle arkadaşımdır.
Sezen konseri duyunca bana dedi ki “Bu konsere ben de çıkayım.” O zaman ben “Ya
Sezen sen orada çıkanları biliyor musun?” dedim. “Bir rica etsen, İzmirli olarak
çıksam,” diyor “Var orda İzmirli, Ali Kocatepe var“ diyorum. Dinlemiyor. Sonunda
“Peki,” dedim. Halit Abi’ye söyledim. Sezen o zaman daha keşfedilmemiş. “Diğer
sanatçılar caz yapmazsa S harfinde çıksın,” dedi. Seyyal Taner’den sonra çıkacak.
Konsere katılan sanatçılara kuliste “İzmirli bir arkadaşımız çıkabilir mi?” diye
sorduğumda “Olur,” dediler. Sezen Aksu o konserde ilk kez sahneye çıktı, bir şarkı
söyledi ve meşhur oldu. Adeta stad yıkıldı. Sonradan orada çıkanların hepsinden
daha şöhretli oldu, Ajda dahil.
MÜZİK KULÜBÜ
Demokrat İzmir’de müzik sayfası “Müzik Kulübü” olarak devam etti. Naim
Dilmener, Bektaş Türk, Mehmet Hüsnü Alat gibi isimler ilk yazılarını benim sayfada
yazmışlardır. Bana bir masanın verildiği o ara kattaki oda tamamen müzik odası oldu.
Müzik severlerin buluşma noktası oldu. Ben hafta arası ağırlıklı olarak okula gittiğim
için Cumartesi bütün gün oradaydım. Diğer günler 4’ten sonra gelirdim. Cumartesi
oluk oluk insan gelirdi, okuyuculardan. Birilerini sorarlar, yazı bırakırlar, bulmaca
yapardık onun cevaplarını bırakırlar, ödül almışsa ödülünü almaya gelir. Kaset, plak
gibi hediyeler dağıtırdık. Sanatçıların da uğrak yeriydi, geldiklerinde mutlaka
uğrarlardı.
Yine bir anı. Bir gün Edip Akbayram İzmir’e geldiğinde aradı. “Ben gazeteye
gelmek istiyorum,” dedi. “Başımın üzerinde yerin var,” dedim. İzmir Palas’ta
kalıyordu. “Otele yakın mı?” diye sordu. “Çok yakın. Taksiye bin, hemen getirir, on
dakikada buradasın,” dedim. “Tamam,” dedi, “Şimdi çıkıyorum.” Ben de kapıda
karşılayayım dedim, aşağıya indim. Yarım saat oldu yok, kırk beş dakika oldu yok. O
zaman cep telefonu falan yok, haberleşme sıfır. Şu anda Demokrat İzmir’in önündeki
yürüme yolu o zaman trafiğe açıktı. Deniz kenarındaki yol henüz yok. Konak yolu
orası. Taksi gazetenin önüne kadar getirebilirdi. Edip bir saat sonra geldi, ne dese
beğenirsiniz “Ya ne kadar uzakmış!”. Taksici Akbayram’ı bir saat dolaştırmış.
Biz, Türkiye’nin ilk Paparazzileri sayılırız. Demokrat İzmir’deyken Fuar’da
Paparazzilik yaptık. Birkaç bahçe vardı, değişik sanatçıların çıktığı: Manolya, Ekici-
Över, Lunapark ve Akasyalar. Bir de gazinolar vardı: Göl, Kübana gibi. Bahçelerde
program akşam 8’de başlar, ertesi gün 4’e kadar sürerdi. Manolya bahçesinde Zeki
Müren assolist, alt kadrosu Ajda Pekkan, Cem Karaca vs…
Ben Cem’le çok samimi olduğum için arada sırada onun kulisine giderdim. Ajda
Pekkan’la röportaj yapmak istiyorum, ama Ajda havalarda, kimseyi yanaştırmıyor.
Zeki Müren ondan daha muhabbetli. Ben bir proje geliştirdim, Ajda Pekkan’ı
gözlemledim. Her gün sahneye çıkmadan önce bir garson, meyve tabağıyla odasına
giriyor. Bir akşam garsonun cebine para koydum, meyve tabağını aldım, Ajda’nın
odasına garson kılığında girdim.
Meyveleri beğenmedi. “Ajda Hanım değiştireyim isterseniz,” dedim. Üzerinde
bornozu, saçını yaptırıyor, “Yok yok kalsın,” dedi. “Ajda Hanım,” dedim, “Fuar sonrası
bir projeniz var mı?”. “Aman kimse duymasın,” dedi, “Fuardan sonra büyük bir basın
toplantısı yapacağız. Yunanistan’da Apollonia festivalinde Türkiye’yi temsil edeceğim”
dedi. O zaman teyp yok, telefon yok, aklımda tutuyorum. Ben bu atlatma haberi
aldım, manşet yaptım.
EKİCİ ÖVER’DEN ATILIYORUM
Bir seferinde de Ekici-Över bahçesinde sanatçıların olduğu yerde oturuyorum.
Birkaç adam geldi, kim olduğumu sordu. “Gazeteciyim,” dedim. “Hani kartın?” Bizde
tabii sarı basın kartı yok. Demokrat İzmir tanıtma kartı var. Adamlar inanmadı, beni
tutup dışarı attılar. Bozuldum, gazeteyi aradım. Akın abi “Ben hemen patronu
arıyorum,” dedi. Hasan Ekici’yi aramış. Ben kapıda ağlıyorum. Birileri geldi bana dedi
ki “Patron seni çağırıyor.” Gittim. “Size yapılan muameleden özür dilerim. Şimdi
program bitiyor. Ben hepsini buraya dizeceğim, hangisi yaptıysa gösterirsiniz.”
Göstersen bir dert, göstermesen bir dert. Dizildiler. Ben kem küm ediyorum. “Çok
karanlıktı Hasan Bey. Buna da benziyor, ama şu da olabilir.” diyorum.
ATTİLA İLHAN’DAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM
Atilla İlhan abiden çok şey öğrendim. İnsanlık öğrendim en başta. Küçüklere
sevgi, büyüklere saygı derler ya. Bir gün rahmetli Şenay ve kocası Şerif Yüzbaşıoğlu
gazeteye, aşağıdaki odaya geldiler. Çok da kalabalıklar, orkestradan arkadaşlarla
gelmişler. Attila Abi görmüş bunu, beni çağırdı, “Ben odamı boşaltayım, konuklarını
burada ağırla” dedi. Hiçbir yayın yönetmeni yapmaz bunu. Odasını boşalttı. Bugün
Attila Abinin masası Basın Müzesi’ndedir.
O masaya oturdum işte. Ben yazılarımı, röportajlarımı konuşur gibi yazarım, onu
Attila İlhan’dan öğrenmişimdir. Çetin Gürel’den bu mesleğin saati olmadığını
öğrendim. Gecenin ikisinde de işe gidersin. Yazı İşleri Müdürü Akın Simav’dan
gerçek magazinin ne olduğunu öğrendim. Benim için çok önemli olan insanlar
arasındadırlar.
MEB AJANS DÖNEMİ
Demokrat İzmir’den 1977’lerde ayrıldım. Üniversite kariyeri nedeniyle olabilir tam
hatırlamıyorum. Belki Pazar ilavesi kaldırıldı bilemiyorum. İşte ondan sonra İzmir’de
dönemin BKM si Bektaş Türk ve Mehmet Hüsnü Alat ile Mebajans’ı kurduk. Çok
önemli konserlere imza attık. Mebajans sonrası bu kez Karacan Yayınları’nın İzmir
temsilciliğini üstlendim. Karacan Yayınları’nın çok iyi tiraj yapan dergileri vardı.
Playboy Türkiye, Kadın, Sanat Olayı, Bilinmeyen gibi.
Attila İlhan ile Sanat Olayı’nda yollarımız yine kesişti, derginin yayın danışmanı
Attila Abi’ydi. Karacan Yayınları daha sonra yayın grubunu kapattı, görsel medyaya
geçti. Number One radyo ve TV. Onlar yazılı basından çıkınca ben de ayrıldım. İzmir
Bürosu da kapandı. İşin güzel tarafı, Prof.Dr. olmama rağmen hala aktif gazeteciliği
sürdürüyorum.”

(Erkan Sevinç, “70 Hayat” başlığı ile 70 İzmir kökenli yaratıcı insanı yazdı.)
SÜPER ÇALIŞKAN TIP ADAMI
İşte Erkan Sevinç’in gazeteciliğe ve yazarlığa attığı ilk adımların hikayesini, ilk
kez burada yayınlıyoruz. Demokrat İzmir Gazetesi Tarihi için kendisinden istediğim
anıları böylece yayınlayarak, İzmir sanat, medya ve kültür alanında bir karizma olan
Erkan Sevinç’in günümüzde “Sev Medya” yöneticisi olarak, “Merhaba” dergisi
yöneticisi olarak, “Merhaba Buluşmaları” yöneticisi olarak, aslında nasıl bir parlak
geçmişe dayandığını gözler önüne serdik.
Açık konuşalım.. İzmir özelinde, Erkan Sevinç ve ben, arkasından konuşulan,
sürekli iftira edilen iki insanız.
Vız geliyor ikimize de.. Bizim hızımıza, bizim 1970’lerde Demokrat İzmir gazetesi
yıllarından beri bu topraklara akıttığımız alın terine, bizim kent aşkımıza, bizim sanat
ve kültür etkinliklerimize kimse yetişemez.
“Efendim, bir doktor, öteki mühendis.. Ne işleri var bu alemlerde?..” diye
sayıklayan, feodal basit beyinli, çürük ruhlu, ufuksuz ve ruhsuz mankenlere inat, biz
kanlı, canlı kitaplar ve yaygın etkinlikler yaratan iki inanmış kişiyiz.
Erkan’a da bana da vız geliyor cızırtı kaval sesleri..
Bizlerin orkestralarımız ile, ne zaman, hangi besteyi icra edeceğimizi kimse
tahmin bile edemez..
(Önemli Not: Erkan Sevinç’in 460 sayfalık, “70 Hayat” kitabını alın, ne demek
istediğimi daha iyi anlarsınız. O kitapta 41.kişi olarak “Kitapların Efendisi” başlığı
altında ben anlatılıyorum. Ali Kocatepe, Filiz Eczacıbaşı Sarper, Neptün Soyer de
kitapta yer alıyor.. Tam 70 kişi..)