1980’lerin başında Yeni Asır Magazin Servisi’nin yönetiminde Nadire Çiğdem
vardı. Erkek saçlı traşı, tipik Yörük simalı, bembeyaz ve hafif çilli yüzlü, balarısı gibi
çalışkan, basit ama folk tipi giysiler giymeye özen gösteren, eli çabuk, çok zeki bir
magazinciydi; daha doğrusu 12 Eylül dönemi içinde magazin yapmak durumunda
kalan bir gerçek gazeteciydi.. Gazete içinde koşuşturup dururdu.
Çiğdem soyadının kızlığından geldiğini, gerçek resmi soyadının Mater olduğunu,
Hava Kuvvetleri eski komutanı Orgeneral Reşat Mater’in gelini olduğunu ve de Dev-
Genç eski başkanlarından Tayfun Mater’in eşi olduğunu, o gazeteden ayrıldıktan
sonra öğrenecektik.
Gazetede çalıştığı dönem, hemen 12 Eylül sonrası olduğuna göre, demek ki ya
eşi hapisteydi, ya da magazin müdürümüz ancak memleketi İzmir’de gazetecilik
yaparak geçimini sağlayabiliyordu. Yıllar sonra öğrendiğime göre, gazetede çalıştığı
dönemde, eşi Tayfun hapisteydi, Sökeli olan Nadire de İzmir’deki ailesinin yanına
gelmiş, geçimini sağlamak için Yeni Asır’da çalışmaya başlamıştı. İzin günlerinde
otobüsle gider, eşini cezaevinde ziyaret edip gece otobüsüyle döner ve hiç
uyumadan işe gelip çalışırdı. Tam emekçiydi..
Nadire Mater daha sonra Nokta, Tempo ve Sokak dergilerinde çalıştı. IPS
Türkiye Temsilciliğini yaptı. Bağımsız iletişim ağı Bianet kurucularından oldu.
“Mehmed’in Kitabı” ile Metis’ten yayınlanan “Sokak Güzeldir / 68’de ne oldu?” isimli
kitapları ilgi gördü. 2012 yılında Mülkiye Büyük Ödülü’nü alan ilk kadın oldu.
Nadire, çok kuvvetli mizacı olan, tuttuğunu koparan, sol düşünceleri keskin,
radikal ve direnişçi bir bayandı. Daha sonra İstanbul’da “Sınır Tanımayan
Gazeteciler Örgütü”nde ve takip edemediğim muhalif örgütlerde ve medya
kuruluşlarında önde gelen bir aktivist hanımefendi oldu. Aslında yanlış zamanda ve
yanlış ülkede doğmuştu..


(1980’lerin ortası.. Nadire ve Sevda terminalin başında..)
Paris Komünü yıllarında barikatlarda veya Rosa Lüksemburg’un sekreteri
olarak devrimci eylemlerde yaşamalı idi.. Ciddiyim, dalga geçmiyorum.
Bu tür 100 kadın olsa, “Devrim” olur herhangi bir ülkede, ama bizim ülkede bir
şey olmaz. 1968’lerde çok yakın arkadaşım ve dostum, hızlı devrimci, feminist ve
Devlet Planlama Teşkilatı’nın parlak uzmanı sosyalist Alev Alatlı’nın yıllar sonra ne
olduğunu ibretle izledim çünkü.. Devlet Sanatçısı ilan edildiği devlet töreninde
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısında yaptığı konuşmayı dinlerken başımı
önüme eğmiştim..Ama yine kendisini severim, yüreğimden söküp atamadım..
rahmetle.. Hayat işte.. Neyse..
SEVDA BODUROĞLU
Nadire’nin yardımcısı Sevda Boduroğlu ise, tam tersine politik yönü kalın çizgili
olmayan, en azından iddiasız bir sosyal demokrat havasında, iyi niyetli hümanist bir
gazeteciydi. Sevda Boduroğlu, ailesi İzmir’de yaşayan, yine işine çok bağlı, ama
Nadire’den çok, çok daha romantik ve duygusal bir kızdı.
Sevda Boduroğlu, magazin servisinde şef durumunda olan Nadire Mater’e
yardımcı olur, Sarmaşık ekimizin tüm teknik sorunlarıyla ilgilenir, aynı zamanda
sanatçılarla röportajlar yapardı.. O günleri şöyle anlatır:
“Yeni Asır’a eğitim muhabiri olarak girmiştim. Her gün Bornova’ya Ege
Üniversitesi kampüsüne gider, fakülte fakülte gezip ilginç bir haber bulmaya
çalışırdım. Bir süre spor servisinde çalıştım, ardından ilave yapan ekibe katılarak
editör oldum. Almanca çeviriler de yapıyordum. Benim sanatçı röportajlarımdan arta
kalan bazı fotoğraflara bakıyorum. Özdemir Baba’nın odasında Yıldız Kenter ile
yaptığım röportaj hayli ilginçti.
Gazeteye gelen her sanatçı mutlaka Özdemir Hazar’ın odasına gelirdi, o da
bizden kimi boş bulursa çağırır, röportaj yaptırırdı. Soruları yetersiz bulursa, devreye
girerdi. Bu röportajları Sarmaşık magazin ekimizde yayınlardık..
Bu sayede çok şey öğrenmiştim. Nur içinde yatsın. Yine Metin Akpınar, Zeki
Alasya, Müjde Ar, Barış Manço ile yaptığım röportajların fotoğrafları da beni Yeni
Asır yıllarıma götürür. Fuar zamanı hep bu sanatçılarla söyleşiler yapardık, zaten fuar
dönemlerinde herkes herkesle röportaj yapardı malum. Yeni Asır okulunda çok şey
öğrendiğim değerli gazetecilerle çalıştım, çoğu başarılı bir kariyer yaptı, Türk
basınında önemli noktalara geldi. Güzel günlerdi.”


(Özdemir Hazar’ın odası, Sevda, Yıldız Kenter ile röportaj yapmakta..)
ALMANYA YILLARI
Sevda Boduroğlu Yeni Asır’dan sonra yeni kurulan Sabah Gazetesi’nin Almanya
Bürosu için 1988’de Frankfurt’a gönderildi. Orada Aydın Bilgin’in yönetimi altında yazı
işleri müdürü olarak çalıştı. İki yıl sonra Avrupa baskıları durdurulunca Aydın Bilgin
İzmir’e gelerek Yeni Asır’ın başına geçti, Sevda ise Milliyet Avrupa ekibine katıldı.
1994’te İzmir’e dönerek Milliyet Ege Temsilci Yardımcısı, sonra da temsilcisi oldu.
2001 başında Doğan Yayın Grubu’nun Avrupa temsilciliğine getirilerek tekrar
Frankfurt’a gitti, 2018 yılına dek bu görevi üstün başarıyla yürüttü.
Yeni Asır yıllarında esmer yüzü ve simsiyah saçları ile servisler arasında
koşturup duran, sonra pikajcı Özcan’ın tahta masası üzerinde sayfa filmlerini
incelerken şimdi onu düşünüyorum ve yükseldiği mevkiler, geride kalan tertemiz ismi
için onu kutluyorum.
GÜLE GÜLE SEVDA..
Bir gazete haberi.. 1 Ocak 2001 tarihli Hürriyet’te şu haberi okuduk ve eski
arkadaşımıza başarılar diledik:
“..Milliyet Ege Temsilcisi Sevda Boduroğlu, Almanya’ya gidiyor. Doğan Yayın
Grubu Avrupa Temsilcisi olan Boduroğlu, çalışma arkadaşlarına Asansör
Restoran’da veda etti. İzmir’den ayrıldığına üzüldüğünü, ancak Doğan Grubu’nda
görev yaptığı için de mutlu olduğunu söyleyen Boduroğlu’nu Milliyet çalışanlarının
yanı sıra, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Priştina, Konak Belediye Başkanı
Erdal İzgi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı İsmail Sivri uğurladı..”
İşte bizim 1980’lerden sonraki magazin servisimizin papatyaları Nadire ve Sevda
işte böyle genç pek çalışkan bayanlardı.. Üstelik sosyal magazincilik yapan bu ikili,
servise atanan gençleri de ustalıkla magazin gazetecisi yaptılar. Yıllar sonra Yeni
Asır’ın magazin sorumlusu olan Yücel Elidemir de bunlardan biriydi.


(Sevda Boduroğlu, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile..)
PAPARAZZİ KÜLTÜRÜ GALİP GELİYOR..
Nadire ve Sevda’dan sonra ise, siyah renkli eşi bulunmaz bir çiçek olan Mehmet
Karabel magazin servisinde dümene geçecekti. Böylece “Kainatın Arabesk Avam
Sosyetesi” zil takıp oynayacak, yeni müdürümüzün masasının sadece önü değil,
gazetenin koridorları Yeni Asır magazin sayfalarında gözükmek için çırpınan
sonradan görmüşler tarafından müdürümüze gönderilen görkemli çiçekler ve
saksılarla dolacaktı; yeni müdürümüzün büyük aşkı Hülya Avşar bu işe çok
sevinecek, biz sokak çocuğu emekçi gazeteciler ise olup bitene hayretle baka
kalacaktık...
Yani dönemin “Paparazzi Magazin Kültürüne” tam uyumlu bir magazin müdürü
işe el koymuştu. Daha önceki Sosyal Magazin yanlısı “Nadire – Sevda
Paradigmasının” tam zıddında bir gelişmeydi bu.
Buna nasıl ayak uyduracaktık? Gazetenin ruhsal açıdan paparazzi
magazinciliğine uygun olan bazı muhabir kardeşler doğal ki seviniyordu, ancak biz ne
yapacaktık?..
Bundan böyle artık gazetede “Sosyal Magazinciliğe” geçit yoktu...
Hülya Avşar’ın bacak arası, Bülent Ersoy’un erkeklerle evlilikleri daha önemliydi..