Tarih 29 Mart 1988. Yeni Asır gazetesinde birinci sayfada büyük bir haber
yayınlandı: “Acılı Günümüz: Onu Kaybettik”. Gerçekten acılı bir gün. Özellikle
bizler için. Ondan sevgi ve dostluk görmüş olan çok büyük bir kitle için. Haberi
okuyalım:
Tanınmış gazeteci ve yazar Akın Simav, yakalandığı amanız hastalığa yenik
düşerek tedavi olduğu İzmir Sağlık Hastanesi’nde vefat etti. 1939 yılında Kütahya’nın
Simav ilçesinde doğan Akın Simav, gazetecilik mesleğine 1959 yılında Demokrat
İzmir Gazetesinde muhabir olarak başladı. Uzun yıllar Yeni Asır’da muhabirlik ve
Bölge Haberler Müdürlüğü yaptı. 1974 – 77 yılları arasında Demokrat İzmir
gazetesinde yazı işleri ve genel yayın müdürlüğü görevlerinde bulundu; sonra CHP
İzmir Milletvekili seçildi. Bir süre Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler
Yüksek Okulu’nda öğretim üyesi olarak da ders verdi.
12 Eylül Askeri darbesine kadar CHP’li ve kısa bir süre bağımsız üye olarak
parlamentoda görev yapan Simav, milletvekilliğinde de, gazeteciliğinde olduğu gibi
sevilen ve sayılan bir kişilik çizdi.

(İzmir CHP Milletvekili Akın Simav, 1977 seçimleri sonrası TBBM’de yemin
töreninde..)
İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyesi, evli ve iki çocuk babası Akın Simav’ın “Turan
Güneş’in Siyasal Kavgaları” ve “Demir Paspas” isimli iki kitabı ve yayınlanmış
binlerce makalesi bulunuyor. Simav 49 yaşındaydı.
Simav’ın cenazesi bugün Alsancak Hocazade Camii’nde kılınacak öğle
namazından sonra, doğum yeri olan Kütahya’nın Simav ilçesinde toprağa verilecek.
Bir mesaj yayınlayan İzmir Gazeteciler Cemiyeti, “Rahmetlinin eşi ve çocuklarına
sabır, üyelerimize başsağlığı, değerli arkadaşımıza Tanrı’dan rahmet dileriz” dedi.
BİR KRALIN ARDINDAN
En son dönemde Yeni Asır gazetesi yazarı olarak görev yapan Akın Simav’ın
vefat haberini tüm basın aynı gün vermişti. O gün, yani 29 Mart 1988 tarihli Yeni
Asır’ın 3 numaralı tam sayfasında “Bir Kral’ın ardından” başlıklı yazım yayınlandı.
Üst başlıkta ise, “Kral gazeteciydi. Kral politikacıydı. Kral arkadaştı. Kral
insandı” şeklinde bir satır yer almıştı. Bu sayfayı beş fotoğrafıyla birlikte, Akın
ağabeyin ölümünü haber alır almaz, terminalde tastamam hızla hazırlamıştım. Yazı
işleri de sayfanın aynen yayınlanması kararını aldı.
Yaşar Aksoy imzası ile yayınlanan yazımı buraya alıyorum:
“.. Amansız hastalığa karşı verdiği mücadeleyi kaybeden Akın Simav, bizleri
büyük bir üzüntüye sevk ederek aramızdan ayrıldı.
Akın Simav, “Demir Paspas” isimli kitabında şunları yazmıştı:
“- Hapisten çıktığımda bir fırsatını bulursam Hafize Ana’ya soracağım: “Siz
Turgut Bey’i, Kadir Gecesi mi doğurdunuz?. Zira politikada yetenek kadar şans ta
önemli. Örneğin 1977 seçimlerinde kaderimiz çatışmıştı. Parlamentoya ya ben, ya da
Milli Selamet Partisi’nin (MSP) adayı Turgut Özal gidecekti. Özal da, İzmir ve ilçelerini
dolaşıyor, seçime var gücüyle asılıyor. Konvoylarımız sık sık karşılaşıyor.
Kornalaşıyoruz. Ama seçimin ertesi günü talih bana gülüyor. Oy sayımı sonucunda
çok az farkla ben kazanıyorum, Özal kaybediyor. Şimdi düşünüyorum, 6 Haziran
1977 günü bana gülen gerçekten talih miydi, yoksa Kör Salih mi?.

(Akın Simav ve sevgili eşi Müjde Simav)
AKADEMİ KRALI SEÇİLDİ
İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okuduğu yıllarda, önderlik vasıfları,
sevecen kişiliği ve çok yakışıklılığı ile “Akademi Kralı” seçilip yanında “Akademi
Kraliçesi” olduğu halde, faytonla İzmir’i dolaşarak halkı selamlayan Akın Simav
giderek Ege çapında sevilen bir insan oldu. Nitekim yıllar sonra İzmirlileri, milletvekili
olarak da selamlayacaktı.
Arkadaşlığı, dostluğu, sosyal adamlığı ve yurtseverliği gerçekten tutarlı, içten
biçimde sıcacıktı. 12 Eylül’den sonra yayınladığı “Demir Paspas” isimli kitabının
önsözünde şunları yazmıştı:
“- Üç yıl süren mahkeme. Önce beraat. Sonra Yargıtay’ın bozması.
Arkasından tasdik. Derken 27 Şubat 1985’te mahpusluk. Yine de dert
etmiyorum. Bayılıyorum o kamyonların arkasına yazılan yazılara: ”Bu da
geçer!”. Ama deler de geçer.”
Evet Akın Simav! Üç yıl önceki mahpusluğun geçti ama, dediğin gibi, deldi de
geçti. Ve yaşamın yükü, aldı götürdü seni.Akın Simav’ın yaşamından nice notlar
şimdi önümüzde duruyor. Hangisinden söz edelim? Gömülmesi için vasiyet ettiği
sevgili Simav’ında geçen çocukluk yıllarından mı? Varyant Yurdu’nda, Yüksek
Ekonomi ve Ticaret Okulu’nda (İTİA) geçen üniversite yıllarından mı? Çekirdekten
yetişme gazetecilik mücadelesinden mi? CHP’de İkinci Karantina delegesi olarak
başlayıp sürdürdüğü politika serüvenlerinden mi? 12 Eylül öncesindeki Meclis’e tutarlı
bir politika izlenmesi yolunda harcadığı gayretlerden mi? 12 Eylül sonrası
tutuklanışını mı? Hapse girişini mi?
HAYATI ROMAN
Evet, hangi yıllarını anlatmalı? Hani “Hayatı roman” derler ya, öyle. Onu bir anma
yazısına sığdırmak ne mümkün!
Yalnızca “Suntadan Gelen Ses” yazısını Demokrat İzmir’de yazdığı için hapis
cezasına mahkûm olması, 12 Eylül’den sonra dokunulmazlığının kalkması üzerine
girdiği hapishanede bu yazısında suçladığı Yahya Demirel ile aynı koğuşu
paylaşması bile, başlı başına roman olabilecek bir olay değil miydi?
Ancak, Turgut Özal’ın kaderini dramatik bir şekilde etkilemiş olması, ondan kalan
anılar içinde ilginç bir güncellik sunuyor. Demir Paspas adlı kitabındaki o pasajı,
bunun için yazımızın başına aldık. Akın Simav, isteyerek ve adeta koşarak girdiği,
hatta oldukça ciddiye aldığı politikada, çok acılar çekmiş ve gerçeklerle çarpıcı
biçimde karşılaştığında, çelebi yapısıyla hiç şikayette bulunmamış, ağır yükleri hep
içine atmıştı. Bu tutuma, her halde “Turan Güneş tavrı” demek gerekecek. Çünkü
Turan Güneş de, onun yaşamını kaleme alan Akın Simav da, belki çelebi yapılı
oldukları için çok çabuk aramızdan ayrıldılar.

(Akın Simav, evlatları Petek ve Özgür ile..)
TURAN GÜNEŞ KITABI
Akın Simav, 1975 yılında kaleme aldığı “Turan Güneş’in Siyasal Kavgaları”
isimli kitabının önsözünde şöyle diyor:
“- Politika ile pilotluk birbirine çok benzeyen iki meslektir. İkisi de hatayı affetmez.
İkisinin de hatayı yaptığı hatalar sadece kendilerinin değil, arkalarında bulunan
yolcuların da hayatlarına malolur. Ancak, politikacı dünyaya ikinci kez geldiğinde aynı
mesleği seçerse, işte o zaman hiç hata yapmaz. Hata yapmamak için, tıpkı pilotlukta
olduğu gibi doğru rota tutturmak gerekir.”
Akın Simav, bir daha dünyaya gelirse, politikaya yine girer mi bilemeyiz, ama
mutlaka yine gazetecilik mesleğini seçerdi. Amansız hastalık tüm vücudunu felç
etmezden az önce bile ısrarla gazeteciliği düşünen ve elinden kalemini düşürmeyen
Akın Simav’ın direnci, yalnızca gazetecilik aşkından ileri geliyordu.
Akın Simav’ın yazarlık misyonu yetiştiği gazetelerin ünlü köşe yazarlarının ortak
tavrından kaynaklanmıştı. Parlamenter Demokrasi ve Anayasacı hukuk anlayışının
inançla savunulduğu İzmir Basınında kendisinden önce bu yönde kalem oynatmış
Orhan Rahmi Gökçe, Şevket Bilgin, Adnan Düvenci, Behzat Bilgin, Ziya Hanhan,
Naci Sadullah gibi unutulmaz yazarların demokrasi çizgisini izlemiştir.
ATARDAMAR SÜTUNU
Bu bakımdan onun düşüncelerini en özgür biçimde sergilediği Demokrat
İzmir’deki ünlü “Atardamar” sütunundaki makaleleri, hem kendini sıfırdan yetiştirmiş
gazetecinin bilinç birikimini, hem de ülkemizde batılı anlamda çağdaş bir sosyal
demokrasinin pratik siyasi bilgilerini içeren önemli belgelerdir. Babıali’den uzak bir
kentte düz gazeteciliğin dışına atlayarak, köşe yazarlığına soyunmak ve çağdaş
ilkeler doğrultusunda aynı köşeyi yıllarca koruyabilmek kolay iş değildir. Akın Simav
bunu başarmıştı. Dürüstlüğünü, candan arkadaşlığını ve binlerce makalesinden
taşan ileri demokrasi özlemini özellikle Egeli, İzmirli okuyucuları kolayca
unutmamalıdır. Herkes onu, “Kral seçildiği günkü kadar sempatik ve sevimli” haliyle
hatırlayacaktır.
Yaşamının sonuna kadar kendisini yalnız bırakmayan gazeteci arkadaşları ise,
özellikle son günlerinde çektiği tarif edilmez acıyı hiç unutamayacaklar ve amansız
hastalık kanserin yenilmesi için kendilerini daima görevli hissedeceklerdir.
Akın Simav, giderayak bu sorumluluğu en yakın gazeteci arkadaşlarına vasiyet
olarak bırakmış ve böylece son gazetecilik görevi ifa etmiştir.
Allah rahmetini üzerinden eksik etmesin.
HATIRA FOTOĞRAFLAR
Not – A: 29 Mart 1988 günü Yeni Asır’da yayınlanan bu yazımın içine beş tane
fotoğraf koymuştum. O fotoğrafların altında ise şunlar yazılıydı:
1- Zor yılların yorgunluğu: Simav, terörün hızla tırmandığı 1977 – 80 yılları
arasında İzmir Milletvekili idi. Seçmenlerinin dertleri, ülkenin sorunları genç
milletvekilini epey yoruyordu (Bu fotoğrafta kendisini Ankara – İzmir arasında
havaalanında uçak beklerken uyuduğunu görüyoruz).
2- Akın Simav geliyor, ak günler müjdeliyor: Fotoğrafta Akın Simav’ı, eşi
Müjde ve kızı Petek ile birlikte Buca Belediye Başkanlığı’na aday olduğu 1976
yılında bir propaganda kampanyasında izliyoruz. Hemen yanında Yüksek
Çakmur, eşi Gülay ve evlatları Barış görülüyor. Arka plandaki pankartta ise,
“Akın Simav geliyor, Ak günler müjdeliyor.” yazılı.
3- İlk kitabı: Akın Simav, “Turan Güneş’in Siyasal Kavgaları” adlı kitabının
önsözünde politikacılara şu öneride bulunuyordu: “Hata yapma-mak için, tıpkı
pilotlukta olduğu gibi doğru rota tutturmak gerekir.”
4- Cezaevi anıları: Demir Paspas kitabı, Akın Simav’ın ikinci kitabı. Cezaevi
anılarını anlatmakta.
5- Gazeteci dostları: Akın Simav sosyal adamdı. Cemiyetçi, aktif ve üretici bir
yaşamı vardı. Fotoğrafta onu bir gurup gazeteci arkadaşı arasında izliyoruz.
Soldan sağa İskender Dinsel, Yaşar Aksoy, Şenol Çetin, Akın Simav, Nedim
Demirağ ve Kaya Çelikkanat.
Not – B: Basın Tarihi araştırmacılarına bilgi vermeliyim. Akın Simav’ın vefatından
yaklaşık bir ay önce 14 Şubat 1988 tarihli Yeni Asır’da “Ege’de Zaman’ isimli
sayfamda “Demir Paspas Altındaki Atardamar” başlıklı tam sayfa yazı
yayınlanmıştı. O günler amansız hastalık sebebiyle Akın ağabey hastanede
kıvranıyordu. Yazım okuyup bana sevgilerini iletmişti. Şimdi bu satırları yazarken
gözyaşlarım aktı geldi!

(Üç büyük dost.. Yaşar Aksoy, Akın Simav ve İskender Dinsel (1978))
AKIN SİMAV’I ANMA TOPLANTILARI
Vefattan 40 gün sonra Alsancak Hocazade Camii’nde 40 Mevlidi okundu ve
Şekerci Ali Galip’ten gelen lokum dağıtıldı. Müjde Simav, bir gün önce beni Yeni
Asır’da Saruhan Ayber’in odasına çağırıp destek rica etmişti. O gün camiye babamla
birlikte gittik. Caminin karşısındaki kahvede iki eski dost, babamla İhsan Alyanak
koyu bir sohbete girerek, eski güreş anıların anlattılar, babam Alyanak’ın güreşlerinde
minder hakemi olarak görev yapmıştı.
Mustafa Öztin, Av.Ramiz Sevinç, Şenol Çetin, Yılmaz Salım, İhsan Alyanak ve
oğlu Tevfik, Sadi Oktay, Buca Mimarlık Özel Yüksek Okulu’nu kuran Prof.Mehmet
hoca hep beraber camiye girip görevimizi yaptık. Cami Hocası Şükrü Efendi beni
kenara cekip, “Akın Bey’i ben yıkadım ” deyince az daha bayılıyordum, duvara
yaslandığımı hatırlıyorum. Camide 40 kişi kadar vardık, 4 hoca mevlid okudu.
Akın Simav’ın vefatının 52. gününde ise İzmir Polisevi’nde yemekli bir toplantı
gerçekleşti.
TİCARET ODASI TOPLANTISI
Ölümünün 5.yılında 29 Mart 1993 tarihinde İzmir’i Sevenler Gurubu öncülüğünde,
İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda toplandık. Sırasıyla Yaşar Aksoy, Çetin Gürel,
Saruhan Ayber, Hayrettin Karademir, Sadi Oktav, İskender Dinsel, Av.Ramiz Sevinç,
İsmail Sivri, İhsan Alyanak, Yüksel Çakmur, Sancar Maruflu ve Müjde Simav
konuştular.
Tören sonunda Akın Simav’ın eşi Müjde Simav’a, 1988 Şubat ayında verilmesi
saptanan ancak hastalığı ve vefatı sebebiyle verilemeyen 1988 Yılı - Dr.Behçet Uz
Üstün Hizmet Ödülü takdim edildi.

(Yeni Asır gazetesinde vefat sonrası yayınlanan yazım..)
EŞREFPAŞA TOPLANTISI
29 Mart 1996 tarihinde ise, rahmetli gazetecinin 8.ölüm yıldönümü vesilesi ile
Eşrefpaşa’da Barut Ali’nin Pınar Restoranında onu sevenler toplandı. Eski İzmir
ANAP Milletvekili Av.Ramiz Sevinç, DİSK Bölge temsilcisi Musa Çam, Av.Burhan
Güneş, Mustafa Teker, Yaşar Aksoy, İskender Dinsel, Muammer Buran, M.Sancar
Maruflu, Arda Birgili, Tevfik Alyanak, Bülent Özyeşilpınar, Yaşar Diler, Simavlı
gazeteci Alaattin Gürırmak, Simavlı gazeteci Tarık Sarı, Mümin Daban, Paşa Kazın
Yenisey, Yeni Asır yazı işleri müdürü Osman Gencer’in amcası şair Yunus Gencer bir
araya gelerek Akın Simav ile ilgili anıların anlattılar. Telefonla toplantıya katılan Yusuf
Düvenci ve mesajla katılan Saruhan Ayber de hüzünlü olduklarını belirttiler.
Herkesin anılarını büyük bir içtenlikle anlattığı toplantıda, eski Vilayet muhabiri
sonra milletvekili Av.Ramiz Sevinç kendine has saygın üslubuyla Cemil Devrim’in
yönetimindeki Yeni Asır’daki ilk gazetecilik günlerinde, belediye muhabiri Akın Simav
ile masalarının yan yana oluşunu, daha sonra Sağlık Hastanesi’nde son günlerinde
elele tutuştukları bir günde, Turan Güneş’in ölüm haberi üzerine, o bebek kadar
kalmış kanserli Akın Simav’ın elini cendere gibi sıktığını üzüntüyle anlattı.
Yeni Asır Manisa muhabiri Mustafa Teker ise, Kiraz İlçe Milli Eğitim Müdürü
olmasına rağmen Akın Simav’ın milletvekili seçildiği 1977 önseçiminde pek şans
tanınmayan bu genç gazeteciye kendi çalışması sonucu 41 oy çıkışını ve 10 oy farkla
ön seçim listesinin sonuna yerleşen Akın Simav’ın “Yüzde 50 senin yüzünden
Meclis’e gidiyorum” deyişini anlattı. Ben Musafa’yi dinlerken Akın ağabeyin seçim
kitapçılığını tek başıma hazırlarken tam bir hafta hiç uyumadan gazete ve matbaada
sabahlayışımı hatırladım.
İskender Dinsel, Bergama’da tek delegesi olan Yalnız Dam Köyü’ne bile Akın
Simav’ın gayretle gidişini, 35 AS 503 plakalı ünlü yeşil Vosvos’uyla derelerden,
dağlardan geçerek 120 köylük Bergama’yı tek tek tarayışlarını anlattı. O anlatırken
ünlü Vosvos’un arka koltuğunda upuzun delege avcılığı gecelerimizde hep sızıp
kalışım aklıma geldi.
Bir mesajla toplantımıza katılan Saruhan Ayber ise, Ankara’da Akın Simav’ın
milletvekili olduğuna inanmayan bir vazifeşinas bekçinin zorla kendilerini karakola
götürüşünün anlatılmasını istedi. Daha sonra herkes bir şeyler anlattı, çok güldük,
çok hüzünlendik.
HACETTEPE HASTANESİ ANILARI
Ben ise en derin anımı hatırladım ve içimden kendime bir daha tekrarladım.
Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde kanserle pençeleşen annemi Müjde
Abla ile birlikte hiç yalnız bırakmayışlarını ve hemen hemen her gün hastaneye çorba
taşıyışlarını hiç unutabilir miydim?. En derin anım buydu işte.
Masamızın en başında iskemle üzerinde duran büyük resmine (Kula Mensucat
kumaşından siyah-beyaz pötikare ceketli) defalarca kadeh kaldırdık, en sonunda
tabağının yanında duran bir bardak dolu rakısını paylaştık.

(Güzel abim benim. Seni çok çok özledim..)
SİMAV ZİYARETİ
Tarihini hatırlayamıyorum ama, bir yerel seçim günü (Burhan Özfatura’nın ikinci
kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu seçim) Simav’a gittik. Akın ağabeyin
babası 87 yaşındaki eski Altay futbolcusu Efe Asım Simav’ın elini öptük ve evinde
konuk olduk.
O gün kabristana gittim. Tepesi dumanlı karlı dağlar ile tarihi Simav gölünün
ortasındaki Simav ovasının ucunda tepelik yerdeki kabristana vardım. Bir zamanlar
efelerin yiyip içtikleri Asım Ağa Çeşmesi (Yaren Pınarı) ile Acem Baba Tepesi ve
Harmancık Tepesi arasındaki kabristandaki yan yana duran dört kabiri adımladım.
Akın Simav’ın dedesi Eşrefoğlu Hacı Süleyman Sami‘nin (Ölümü: 1959), kızkardeşi
Filiz Simav’ın (1938 – 1990), kardeşi Necati Simav’ın (1945 – 1978) kabirlerinin
yanında bir badem ağacının altındaki kabirin üzerinde şu yazılıydı: Akın Simav (1939
– 1988). Badem ağacı şahittir, artık oracıkta boşaldık gittik. Allah rahmet eylesin.